Dayanışma engelleri aşar!
Türkiye’de son 2 yılda baş gösteren tutuklamalar toplumun bütün kesimlerini sarmış durumda. Siyasetçilerden gazetecilere, yazarlardan akademisyenlere, öğrencilerden sendikacılara doğru uzanan bu tutuklamalar çerçevesinde biz Öğrenci Gençlik Sendikası olarak özellikle tutuklu üniversite öğrencilerinin durumu üzerinde durmaktayız.
Sayıları 600’e yaklaşan tutuklu üniversite öğrencileri, cezaevlerinin en dikkat çekici tablosunu oluşturmakta. Bu kadar genç insanın cezaevlerinde bulunuşu, hayatlarının baharında ailesinden, arkadaşlarından, okullarından uzakta “ceza”larının tamamlanmasını beklemesi Türkiye’de demokrasi çarkının nasıl işlediğini bizlere göstermekte. Suç delilleri yumurta, şemsiye, puşi ve kitaplardan oluşan öğrencilerin aldıkları cezalar ise en az 6 aydan başlıyor. Öyle ki İstanbul Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geldiği gün okula yumurta ile girdiği için İstanbul Üniversitesi öğrencisi Yiğit Ergün hakkında 11 yıl hapis cezası istenmişti. Bir başka örnek ise demokratik bir eylem dönüşü polisin keyfi uygulamalarla gözaltına aldığı Baran Nayır ve Ali Deniz Kılıç’ın 2 yılı aşkındır süren tutukluluğu ve bunlara eklenen 600’e yakın dava daha.
Tablo bu iken halen “Türkiye’nin ileri demokraside ısrarlı adımlarla yürüdüğü” iddia ediliyor. Yıllardır eylem, boykot, grev deyince akla hemen üniversiteler ve üniversite öğrencileri gelirdi. Çünkü okuyan-yazan-araştıran gençlerdi üniversiteliler. Dünyaya herkesin baktığı gibi bakmaz, umut ettikleri yarınların çok yakında olduğunu düşünürlerdi. Sağ-sol çatışmaları diye manşet olan haberlerin merkeziydi üniversiteler. Polislerden dayak yer, okuldan atılırlardı. İşte alıştığımız klasik üniversite tipolojisi AKP iktidarıyla birlikte değişikliklere uğradı. Tabandan, tavana her kesimi apolitikleştiren AKP siyasetle uğraşmayı sadece kendine meşru görmekte. İşte bu gerekçelerle üniversitede tabiri caizse siyasetin “s”sinden bahseden biz üniversite öğrencileri soruşturuluyoruz, o da yetmiyor tutuklanıyoruz. Önceden polis şiddeti ile karşı karşıya kalırken şimdi apolitizmin etkisi ile ötekileştirmeye maruz bırakılıyor, toplumun dışına itiliyoruz. İktidarın pervasızca tutumuna karşı ses çıkaran üniversiteliler olarak yarın başımıza ne geleceğinden haberimiz yok.
Sene başında harçlara yapılan büyük zamlara karşı Öğrenci Gençlik Sendikası olarak toplumun dikkatini çekmeye başardık ve binlerce imza topladık. Ancak insanların içine işleyen korku politikaları sebebiyle bunu eyleme döktüğümüzde bize katılan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmemekte. Basının ve kamuoyunun desteğiyle hak almak için yaptığımız eylemler terörize edilerek topluma yansıtıldığından kimse çocuğunun siyasetle uğraşmasını istemiyor. Aileler uygulanan sindirme politikalarına karşı elini eteğini bu işlerden çekiyor ve çocuklarının haklı buldukları halde eylemlere katılmasını istemiyor. Bu şartlar altında can çekişen muhalif öğrenci hareketi bu tutuklamalarla da yok edilmeye çalışılıyor.
İşte kısaca durum böyleyken bizim Öğrenci Gençlik Sendikası’nın son süreçte en önemli gündemlerinden biri haline geldi tutuklu öğrenciler sorunu. Üniversitede söz hakkımızın olduğunun bilincinde olan Genç-Sen’liler olarak okulda söz söyleyen arkadaşlarımızın asılsız nedenlerle tutuklanmasına tahammül edemiyoruz.
Hopa olayları malum hala herkesin aklındadır. Tekrar hatırlatmak adına; AKP’yi protesto eden Hopa halkının karşısına dikilen polisler “orantısız” güç kullanmış ve Metin Lokumlu adlı emekli öğretmen polislerin attığı gaz sonucu kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Bunun yankısı ülkenin dört bir yanında hissedildi. Binler Metin Öğretmen olup sokaklara döküldü. Metin hocanın katillerinden hesap sorarken kendilerini mahkemelerde buldular. Hopa olaylarında çoğu üniversite öğrencisi onlarca kişi tutuklandı. Ankara’da Hopa olaylarını protesto ettiği için tutuklanan Ankara Üniversitesi öğrencisi Ferhat Konukçu ve Gazi Üniversitesi öğrencisi Erdal Kozan aynı zamanda Genç-Sen üyesiydiler. 6 aydan fazla cezaevinde kaldılar. Kendilerinin suç olarak görmediği eylem devlet tarafından suç görülmüş, her birinin, terör örgütü üyesiymiş gibi gösterilip tutuklanmasına yetmişti. Sincan cezaevinde kalan Ferhat Konukçu’nun yazdığı son yazısında Pozantı’da yaşanılanlara değinmiş ve kendi yaşadıklarından bahsetmiştir:
“Çırılçıplak soyup X Ray cihazından geçiriyorlardı bizi. Bir çocuk geçerken cihaz sürekli ötüyordu. Meğer sırtında kurşun varmış, hayati bir risk doğurur diye çıkarmamışlar kurşunu.”
“Herkesin saçını tek tip kazıtıyorlardı.”
“Koğuşa girdiğimde öğrendiğim ilk şey bir çocuğun kendisini bir süre önce astığıydı.”
Cezaevi gerçeğini anlatmak için aklına gelen ilk birkaç cümle bu. Toplumu baştan aşağıya tek tipleştirmeye çalışan AKP hükümetinin cezaevinde bu yöndeki çalışmaları en üst safhada. Saçları kazıtılıp tek sıra halinde dizilen tutuklular zihinlerinin tek tipleştirilmemesi için elinden gelen çabayı gösteriyorlar. Ancak devlet bunun da önüne geçmenin çabasında elinden geleni ardına koymuyor. Tutuklu arkadaşlarımıza yazdığımız mektupların 100 tanesinden belki 1 tanesi ellerine geçebiliyor ya da gönderdiğimiz kitaplar devlet nezdinde “ tehlikeli” bulunuyor, kabul edilmiyor. Tutuklu arkadaşlarımıza dünyadan bihaber yaşamaları dayatılıyor.
Durum böyleyken biz Genç-Sen’liler elimizden geldiğince tutuklu bütün öğrencilerin davasını takip etmeye çalışıyoruz. Ama o kadar çok ki bazen yetersiz kaldığımız da oluyor. Ancak aklımızda son kalan davalardan biri Baran ve Ali Deniz’inki. 6 Haziran 2009’da tutuklanan Baran ve Ali Deniz’in 5. davası 20 Aralık 2011’de görüldü. Deliller inceleniyor denildi, ancak 4. Mahkeme sonrasında delillerle ilgili sonuçlara ulaşıldı. Delillerin incelemesi tamamlandığında ise ne Baran Nayır’a ne de Ali Deniz Kılıç’a ait bir iz bulundu. Bu davalar boyunca Baran ve Ali Deniz’den şikâyetçi olan polisler bir türlü mahkemeye gelemedi ve yine aynı sonuç: Uzun tutukluluk hali başlı başına ödenmesi zor bir faturaya dönüşüyor.
Toplumun her kesimine açılan tutuklama savaşlarında “özel durumlarda” işletilebilecek olan prosedür doğal bir hal alır oldu. Savcılar dosyaya gizlilik kararı koyuyor, 6 aydan evvel iddianame hazırlanmıyor, bu süre zarfında ne ile suçlandığı bilinmeden insanlar cezaevlerinde tutuluyor ve bu mahkemeler senelerce sürüyor.
Bu tutuklama curcunasında belki de en dikkat çeken dava Cihan Kırmızıgül’ündü. Galatasaray Üniversitesi öğrencisi olan Cihan’ın davasındaki tek suç delilini boynuna taktığı puşi oluşturmaktadır. O kadar büyük bir suç deliliymiş ki Cihan’ı 2 yıl aramızdan ayırmaya yetti. İlginç tutuklamalardan birini de Cihan Keşkek’in davası oluşturmaktadır. Grup Yorum bileti satmak tutuklanma gerekçesinin başını oluşturuyor. İnsanların hayatlarıyla oynamayı bu kadar basite indiren AKP hükümeti, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı araştıran savcıyı ise görevden almaktan çekinmiyor. Ancak bizlerin hala yarınlara ümidi var ve bunun adına yarınları birlikte öreceğimiz arkadaşlarımızın serbest bırakılması için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma Konseri
Tutuklu yüzlerce üniversite öğrencisi cezaevlerinde hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor. Ancak her yerde olduğu gibi cezaevlerinde de hayatın devam edebilmesi için paraya ihtiyaçları var, cezaevinde her şey parayla. Darbeci Evren’in iddia ettiği gibi bir “besleme” durumu yok yani. Ancak cezaevinde olan arkadaşlarımızın çalışma olanakları yok. Onların eğitimine devam edebilmeleri için harç parası vermeleri ve sınavlarına girmeleri gerekmekte ve işte bunların hepsi de para demek. Devlet hapishanedeki bir öğrenciye sınava girme hakkı tanıyor sağ olsun. Daha doğrusu eğitim hakkını elinden almasını Anayasa henüz engelliyor. Ancak sınava gidebilmesi için cezaevi ring aracına binmesi gerekiyor tutukluların ve bu araca binmek için de para verilmesi gerekiyor. İşte tüm bu gereksinimler nedeniyle “Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma” ekseninde bir konser çalışması başlattık. Gelirinin tamamı tutuklu öğrencilere gidecek konserin startını yaklaşık 1 ay önce verdik. 30 Mart tarihinde saat 19.00’da İstanbul Kadıköy Caferağa Spor Salonu’nda Kardeş Türküler, Bandista, Bajar, Entu ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun sahne alacağı konser için toplumun her kesiminden insanın desteğine ihtiyacımız var. Kolay bir işin altına girmedik, biliyoruz, yapmamız gereken daha çok şey var, bunun da farkındayız. Tutuklu öğrenciler özelinde bu tutuklama terörünü toplumsallaştırıp herkesin dikkatini çekebilmek boynumuzun borcu. Aydın ve yazarlardan aldığımız destek videolarıyla bir nebze de olsa bunu yakalamanın çabasındayız. Tutuklu öğrencilerle dayanışma etkinliklerimiz kapsamında TMK’nın kaldırılmasını, Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasını, YÖK’ün ve disiplin yönetmeliğinin kaldırılmasını ve öğrencilere açılan soruşturmaların geri çekilmesini istiyoruz. Bir söz, bir bilet, bir video, BİR SES VER şiarı ile herkesi destek vermeye çağırıyoruz. Sesimize ses verin çığlık olalım.
Genç-Sen
Duvarın öte yanı: Hapishanelerde “rutin” yaşam
İnce Arama ve ‘Hoş Geldin’ Dayağı
Öncelikle belirtmek gerekir ki hapishaneler ilk andan itibaren kişiliğinizi inkâr etmenizi gerektirecek bir sisteme sahip. O duvarların arasına ilk girdiğinizde sizden tüm kıyafetlerinizi çıkarmanızı isterler. ‘İnce Arama’ denilen bu yöntemde iş erkek hapishanesinde makat aramasına, kadınlar kısmında ise bakirelik testine kadar varabilmekte. Buna karşı çıktığınız takdirde ise sizleri bekleyen şey ‘hoş geldin dayağı’ ve hücre cezası.
Hapishaneye ilk girişinizde, hapishane yönetiminin yerine getirmesi gereken bir zorunluluk da sizleri doktor muayenesinden geçirmek. Fakat bu tamamen bir formalite. Revire gittiğinizde doktor sizi sadece uzaktan gözleri ile süzüp sağlam raporu vermekte.
Yer Bul ki Yatasın
Hapishaneye girişinizde sizlere bir döşek zimmetleniyor. Normal şartlarda bunu girdiğiniz hücrede boş bir ranzaya yerleştirmeniz gerekmekte. Fakat hücre kapasitesinin üstünde insanla karşılaşınca haliyle döşeğiniz için boş bir ranza değil de zemin aramaya başlıyorsunuz.
Ağalık Var mı Hala?
Hapishaneye girenlere genelde ilk sorulanlardan biridir ‘ağalık var mı hâlâ?’ sorusu. Şunu söyleyebiliriz, bugün için hapishanelerde ağalık yok fakat adli mahkûmlarla beraber kalıyorsanız koğuşunuzun bir ‘mümessili’ oluyor. Bunlar idareyle hayli sıkı fıkı durumda. Koğuşta kimin ne iş yapacağına karar veriyorlar. Koğuşa yeni gelmişseniz size koğuşun tüm bulaşığını ve kendi çamaşırlarını yıkatıyorlar.
X-Ray Cihazları: Ziyaretçilere de eziyet
Hapishane içerisinde hücrelerin bulunduğu kısma her giriş ve çıkışınızda X-Ray cihazından geçiyorsunuz. Buradan ne olursa olsun cihaz ötmeden geçmek zorundasınız. Cihaz öttüğü sürece önce üstünüzdeki kıyafetleri çıkarmanız isteniyor, daha sonraysa başka yöntemlere başvuruluyor. Örneğin sırtında kurşun bulunan bir tutsak düşünün, cihazdan nasıl ötmeden geçebilir? Oradan geçerken yan dönmesini ve hızlı bir şekilde diğer tarafa geçmesini istiyorlar (Sincan hapishanesinde yaşanan bir olay). Görüşçüleriniz de buradan ötmeden geçmek durumunda. Diyelim ki anneniz hayli yaşlı ve bacağında platin var, onun hapishaneye gelmemesi sizler için çok daha ‘kolay’.
12 Eylül Anlayışına Devam
Günde 3 defa sayım yapılıyor ve çok ilginçtir bu sayımlarda sizlerden hâlâ hazır ol’da beklemeniz isteniyor. 12 Eylül’ün akıl dışı uygulamaları bu örnekte de görüldüğü gibi hapishaneler için tüm geçerliliğini koruyor. 21 yaş altı ‘çocuk ve gençlik’ hapishanelerinde var olan bir uygulamaysa zorunlu saç tıraşı. Burada herkesin ilk girişten itibaren saçı zorunlu olarak 3 numaraya vurulmakta. Buralarda sakal ve bıyık bırakmak da yasak.
Hijyen ve Sağlıklı Beslenme İmkânsız
Sıcak su haftada 2 gün sadece 2 saat veriliyor. Bu özellikle kalabalık hücreler için ciddi bir temizlik sorunu yaratıyor. Yemeklere gelince, aşırı yağlı ve tuzlu oluyorlar. Genelde 1 yıl içinde tutsakların mide sıkıntılarının başladığını biliyoruz. Sağlık problemlerinizden ötürü diyet yemekler yemeniz gerekiyorsa işiniz zor. Genellikle sadece peynir ve ekmekle idare etmek zorunda kalıyorsunuz.
Alışveriş Gardiyanın Keyfine KalmışHapishane kantininden haftada 1 gün alışveriş yapma hakkınız var. Siz bir liste hazırlıyorsunuz ve gardiyanlar listede ‘uygun’ gördükleri ihtiyaçlarınızı getiriyor. Hal böyle olunca da ‘diş macunu’ istediğinizde ‘diş fırçası’ gelmesi şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. Hiçbir ürün size fazla miktarda verilmiyor. ‘Amaç dışı kullanım’ denilen şeye engel olmak için, örneğin size haftalık 5 paket pötibör bisküvi vermiyorlar. Diyelim ki hücrenizde ezkaza bir ürün gereğinden biraz fazla bulundu; bu disiplin cezasına sebep olabiliyor. Fakat bazı yanlışlıklarınız hiç de bu şekilde değerlendirilmiyor. Örneğin Sincan hapishanesinde ‘5 adet’ yerine yanlışlıkla ‘5 kilo’ limon isteyen bir arkadaşımız tüm itirazlarına ve o kadar çok limona ihtiyacı olmadığını söylemesine rağmen tüm hafta limonata içmek zorunda kalmıştı.
Öğrencilik Zor Zanaat, Sınav Parayla
Bir öğrenci için hapishanede ders çalışmak veya kitap okumak hayli güç. Tonlarca demir ve betondan mamul yapılar sanki sesi iletsin diye yapılmış gibi en ufak bir çıtırtı tüm hücrede yankılanıyor ve ‘birileri’ koridorlarda sürekli ses çıkartıyor.
Eğer hükümlü değil de tutuklu iseniz okulunuzda sınavlara girme hakkınız var, tabii paranız varsa. Sizi okula götüren ring aracının yakıtını karşılamak durumundasınız. Bu araçlar hayli fazla yakıt harcıyor olacak ki şehir içinde okulunuza gidiş geliş için sizden istenen para ortalama 100 lira. Bu araçları 5 mahkûmun diri diri yanması olayından biliyoruz. 8 ve 6 kişilik oldukça dar bölmelere sahip bu araçlarda elleriniz kelepçeli tutuluyorsunuz. Pencereleri yok denecek kadar küçük olan bu araçlarda astım gibi sıkıntılarınız da varsa yolculuk tam bir işkence halini alıyor.
Diyelim ki siz İstanbul’da bir hapishanede tutuluyorsunuz ve sınav için Ankara’daki okulunuza gideceksiniz. Yol parası 1000 liralara ulaşıyor. Ankara’da geçici olarak bir hapishanede kalıyorsunuz. 1 günlük sınav için ortalama 15 gün tutulduğunuz yeni hapishane kantininden alışveriş yapma durumunuz da olmuyor çünkü hesabınız İstanbul’da kalıyor.
Hücrede bulundurabileceğiniz kitap konusunda da sınırlama var. Dini kitaplar ve ders kitapları bu sınırlamaya tabii değil. Fakat iş romana gelince sayı 10’u geçemiyor. Bundan fazlası disiplin cezası demek. Dışarıdan size getirilen kitaplar önce okuma komisyonundan geçiyor. Uygun görülürse size veriliyor. Bu genelde 15 gün ile 1 ay arasında bir süreye denk geliyor.
http://dipnot.tv/26327/Tutuklu-ogrencilerin-cezaevi-gunlukleri-Sinava-girmek-parayla-X-Ray-sirat-koprusunden-beter.aspx
Ayrıca 'Öğrenciler Kampüse' adı altın imza kampanyası başlattık buna da destek olabilirsiniz.
http://imza.la/ogrencilerkampuse
Daha önce tutuklu olan Baran ve Ali Deniz için başlattığımız imza kampanyası:
http://imza.la/baranvealidenizeozgurluk/liste
Destek videoları:
http://www.youtube.com/watch?v=ff0UPphQTIw&feature=youtu.be
http://www.youtube.com/watch?v=0A5DBvplCOY&feature=youtu.be
http://www.youtube.com/watch?v=fxYshPpF6uU&feature=share
http://www.youtube.com/watch?v=7cxkQieAMag&feature=share
http://www.youtube.com/watch?v=_gCHt7-BwAY&feature=share
http://www.youtube.com/watch?v=cVSJu5B0pws&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=iCfOR6Fvbuw
http://www.youtube.com/watch?v=1d6WW69brr4&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=4&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=gj8y-q_C1yE&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=5&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=qfO2QaIOKiM&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=6&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=fLuqe01i7aw&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=9&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=5ef4w8EWPyo&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=14&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=6RM6La8itTc&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=15&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=nRlaOqmQKyM&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=11&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=pzQpZUZGtQU&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index=18&feature=plcp
http://www.youtube.com/watch?v=oLLDd-AzKDM&list=UUiLhY7GNKEazxp2Yr2YW-6g&index
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder