30 Kasım 2012 Cuma

cumartesi anneleri 401. hafta önder tuğcu için toplanıyor


25 yaşındaki Önder Tuğcu 29.11.1994 tarihinde Diyarbakır Merkez Postanesi önünden beyaz bir Toros’a bindirildi. Onu zorla arabaya bindirenlerin içerisinde Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli Zafer Aktaş’ta vardı.

Önder Tuğcu, önce Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü. Kendisinden hemen sonra gözaltına alınan babası ve 2 ağabeyi onun işkencedeki haykırışlarına tanık oldu. Sorgusundan sonra JİTEM subayı Zahit Engin’e teslim edildi.

Aile, Önder’ i gözaltına alan, sorgulayan görevlilerin ve tanıkların isimlerini tüm resmi makamlara verdi. Aile ve tanıklar tehdit edilince başvurdukları savcı “ben de tehdit altındayım” dedi. Dosya “kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle kapatıldı.

Önder Tuğcu’nun Gözaltına alınarak kaybedilişinin 18. yılında Tuğcu Ailesi’ nin Diyarbakır’dan yükselen “ Yalnız Önder’in kemiklerini değil, onu kaybedenleri de istiyoruz!”  diyen sesine Galatasaray’dan ses katacağız.

Sizi de kırmızı bir karanfille 401.buluşmamıza çağırıyoruz


İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon

Tarih:01 Aralık 2012
Yer:  Galatasaray Meydanı
 Saat :12:00                                                                                                                                                                                                                                                        

9 Kasım 2012 Cuma

cumartesi anneleri bu hafta 29 ekim 1995'te dargeçit'te evlerinden alınan 7 kişi için toplanıyor


29 Ekim 1995‘te cumhuriyetin ilanının 72. yılında,
Mardin/Dargeçit’te ağır silahlı askerlerce aynı anda 7 eve yapılan baskında,
58 yaşındaki Süleyman Seyhan’ı, 20 Yaşındaki Abdurrahman Çoşkun’u,
20 yaşındaki Mehmet Emin Aslan’ı, 18 yaşındaki Abdullah Olcay’ı,
13 yaşındaki Nedim Akyol’u, 13 yaşındaki Seyhan Doğan’ı,
12 yaşındaki Davut Altunkaynak’ı gözaltına alarak Dargeçit Tabur Komutanlığı’na götürdüler.

Onları arayan ailelerine “sorgu sonrası serbest bıraktık” dediler.
Gerçekte ise  işkence ile öldürüp, toplu mezar alanı olarak kullanılan Bağözü Köyü’ndeki kuyulara  gömdüler…

17 yıllık arayışın sonunda açılan o kuyularda çok sayıda insan kemiğine ulaşıldı.Kemikler savcılık kanalıyla İstanbul Adli Tıp kurumu’na kimliklendirme çalışması için gönderildi.9 aydır tüm başvurularımıza rağmen kimliklendirme çalışması hakkında bir bilgiye ulaşamadık.

398.buluşmamızda “ Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararsı belgelere göre kimliklendirme işleminin makul bir sürede sonuçlandırılması devletin yükümlülüğüdür.Bu sürenin uzaması kayıp aileleri için katmerli işkencedir. Sonuçları derhal açıklayın ” diyeceğiz!
 Doğan, Çoşkun ve Altunkaynak Aileleri’nin  sesine ses katmak için sizi de kırmızı bir karanfille Galatasaray’a çağırıyoruz.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon

Tarih         : 10 Kasım 2012
Yer            : Galatasaray Meydanı
Saat          : 12:00                                                                                                                                                                                                                                                            

8 Kasım 2012 Perşembe

taksim esnafından basın bildirisi: hukuksal yollara başvuracağız


Degerli Basin ve Televizyon Mensuplari,

Biz Taksim Gezi Dukkanlari dun saat 1430 dan beri Ulkemizde simdiye kadar gorulmemis bir uygulama ile karantina altina alindik ve Isyerlerimizin onu ve cevresi Nazi Kamplari gibi giris ve cikisa izin verilmeyen alanlara cevrildi.

Buyuksehir Belediyesi Fen isleri ve Taseron sirket gorevlileri dukkanlarimizin tam onunde calisma ve insaaat yapma yetki ve ruhsatlari olmamasina ve yapilacak Tunel'in Gezi Parki ile ilgisi olmamasina ragmen bolgemizi santiyeye cevirdiler.
Yine dukkanlarimizin onune guvenlik duvari cekmeleri zorunlu olmasina ragmen yasal olarak bu guvenlikli yolu saglamalari gerektigi halde bolgemizin tumunu keyfi ve yasadisi olarak  insaat alani ilan ederek isyerlerimizi kapatarak ,faaliyetlerimizin sonlanmasini beklemektedirler.
Tamamen ticari faaliyetlerimiz bitmistir.
Tahliyelerimiz hukuksal olarak mumkun olmadigi ve davalarimiz devam ettigi icin bizi yildirarak kendiligimizden kapanmamizi istemekte olduklari icin boyle yasadisi yollarla tahliyemizi saglamak istemektedirler.
Taseron sirketin yetkilileri bize ve personelimize cok kotu davranmakta ,hakaret etmektedirler.Hatta dun bir yetkili dukkanlarin halen kiraci olduklarini bilmediginden sizler kiralarinizi dahi odemiyorsunuz diyebilecek kadar kustahlasmistir. Bu yuzden pek cok esnafimiz kira odeme makbuzlari ceplerinde dolasmaktadirlar.
Fakat bu yapilan uygulamadan sonra degil kiramizi personel giderlerimizi dahi karsilayamayacagiz.
Yine personelimiz yemek yemek icin disari cikamamakta,kapi girislerinden giremedikleri icin duvarlarin uzerinden atlayarak can guvenliklerini tehlikeye atmaktadirlar.
Defalarca Sayin Topbas 'dan randevu isteyip bu sikintili sureci cozmesini istememize ragmen hic kimseye ulasmamisizdir.

Hicbir Avrupa Sehrinde goremeyeceginiz bu ilkel ve insanlik disi uygulama ile hem Istanbul Halki hem Taksim ve cevresi esnafi zarar gormektedir.Artik Talimhane otelleri trafik sikisikligindan tercih edilmemektedir.Turist kaybi yasanmaktadir.Proje suresince tum Taksim ve civari kaybedecektir.Insanlar yurumeye dahi yol bulamamakta ve tum Taksim cevresini donmektedirler.
Acilen onumuze yaya yolu acilmasi gerekmektedir ama bu konuyla ilgili herhangi bir Belediye yetkilisinden muhatap bulamadigimiz icin Hukuksal yollara basvurmaktan baska hicbir caremiz kalmamistir.
Yapilan bu tecrit ve karantina ile konumuz artik bir Insan Haklari sorunu haline gelmistir.

Saygilarimizla

Taksim Gezi Dukkanlari Esnaf ve Isletmecileri

Irtibat ;Selma Yilmaz 0532 2437798,Musa Yantir 0542 2170772  
             


6 Kasım 2012 Salı

insan hakları ortak platformu'nun açlık grevleri ile ilgili açıklaması


Türkiye cezaevlerinde 12 Eylül 2012 tarihinde başlayan açlık grevleri 56. gününe girmiştir. Açlık grevinde bulunanlar grevin süresiz ve dönüşümsüz olduğu yönünde açıklama yapmışlardır.[1] Cezaevlerini izleyen insan hakları örgütleri, 59 cezaevinde 654 mahpusun açlık grevini sürdürdüğünü açıklamıştır.  Basına yansıyan son haberler, açlık grevinde bulunan kişi sayısının dramatik olarak artabileceği endişesi yaratmaktadır. Türkiye’de daha önce yaşanan ve kamu vicdanını derinden yaralayan açlık grevlerini hatırlayarak, bu süreci endişeyle izliyoruz.

Dünya Tabipleri Birliğinin 1991 tarihli Malta Bildirgesi açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlar.

Bu tanıma göre, açlık grevi bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yemeyi reddetmektedir. Açlık grevi, günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitamini içeren karışımların mutlaka alınması gerekir.

Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir. Fakat açlık grevcisinin temel amacı ölmek değil, yaşama dair taleplerini duyurmaya çalışmaktır.
Normal olarak açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmasını kimse istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için başta tüm yetkililer olmak üzere, bütün bir toplumun gerekli duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.

1980 yılından bu yana Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri nedeniyle yaşamını yitirmiş; binlerce mahpus kalıcı sakatlıklarla yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştır.

Mahpusların zorla müdahaleyle tek kişilik hücrelere yerleştirilmeleri ve bilinçsizce yapılacak ‘tıbbi müdahalelerin’ sorunları daha da ağırlaştırma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla, cezaevlerinde bu kişilere sağlanan bakım hizmetlerinde ve bu kişilerin sağlık koşullarının normalleştirilmesinde, Dünya Tabipler Birliğinin bildirgeleri/ ilkeleri, ulusal ve uluslararası tıbbi ve hukuksal metinler ile evrensel etik kurallar ışığında Türk Tabipleri Birliğinin geliştirdiği uygulama ve yaklaşımların esas alınması gerekir.

Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Koşulsuz ve önyargısız olarak insanı merkeze alan bir değerler bütününe daima ihtiyacımız vardır.

Demokratik kamuoyunu sürecin sağlık açısından en az olumsuzlukla sonlanması ve sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermeye, yetkilileri sorunun bir an önce çözümü için adım atmaya çağırıyoruz.

İNSAN HAKLARI ORTAK PLATFORMU
- helsinki Yurttaşlar derneği
- İnsan Hakları Derneği
- Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi