20 Temmuz 2012 Cuma

1938'de Erzincan Zini'de kurşuna dizilen yüze yakın Alevi, anılıyor


Kıymetli Canlar,
Değerli Basın Mensupları ve Kurum Temsilcileri,

8 Ağustos 1938 de köyünden, tarlasından, okulundan toplanan, yaklaşık yüze yakın Alevi önde geleni, aç susuz yürütülerek Erzincan Zini Gediği'ne getirilip kurşuna dizildiler.

Öldürülenlerin cesetleri kurda, kuşa, yılanlara yem oldu.

Kendilerine bir mezar taşı ve kefen fazla görüldü.

Hukukdışı bir şekilde öldürülen atalarımızın kemikleri hala açıkta durmaktadır. Ortada duran kemikler vicdanımızı sızlatmakta ve her gördüğümüzde yaramızı yeniden kanatmaktadır.

1938'den beri Zini'de -kefensiz ve mezarsız- yatmakta olan masumları anmak, açıkta duran kemiklerin DNA testlerinin yapılarak bizlere teslim edilmesi ve onları inancımızın gerektirdiği gibi defin etme talebimizi dillendirmek için, 8 Ağustos 2012 Çarşamba günü saat: 10.00 da Erzincan'ın Kılıçkaya Köyünde bir araya geliyoruz.

Kayıp yakınları, siyasi partilerimiz, sendikalarımız, odalarımız ve tüm demokrasi güçlerimizin desteğiyle yapacağımız anma etkinliğimize katılımınızı bekler, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

Zini Gediği İnisiyatifi.
Zini Gediği'nde Katledilenler Anılacak
Onlar, masum ve mazlum köylülerdiler.
Suçları Alevi olmaktı!
Onlar, bizim kefensiz ve mezarsız yatan ölü canlarımızdırlar.
Katliamcıları lanetlemek, katledilen canlarımızı anmak için düzenlen anma etkinliğine sende katıl!

Tarih: 8 Ağustos 2012
Yer: Erzincan/ Kılıçkaya Köyü
Saat: 10:00
Düzenleyen: Zini Gediği İnsiyatifi

16 Temmuz 2012 Pazartesi

feneryolu istasyonu'ndaki ihmal ve ölümün ardından haydarpaşa garı'nda okunan basın bildirisi

Toplu taşımadan yararlanmak temel bir insan hakkıdır. Toplu taşımayı herkes için ulaşılabilir kılmak ve toplu taşıma araçlarını kullanan insanların can güvenliğini sağlayacak önlemleri almak ise, Ulaştırma Bakanlığı ve (söz konusu durumda) Devlet Demiryolları yönetiminin görevi, sorumluluğu ve zorunluluğudur. 11 Temmuz Çarşamba gü...nü öğle saatlerinde Feneryolu İstasyonu'na, toplu taşıma araçlarından yararlanma hakkını kullanmak üzere oğlu Ege ile birlikte giden sevgili dostumuz Ebru Gültekin Ilıcalı, hükümet politikaları ve kadrolaşması sonucu, Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet Demiryolları Müdürlüğü'ne atanan kişiler en temel görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği için hayatını kaybetti. Perona giren trene, oğlu Ege'nin içinde bulunduğu bebek arabasını yerleştirdiği sırada kapılar kapanıp tren harekete geçince, vagon ile peron arasındaki boşluğa düştü ve en temel hakkı olan yaşama hakkı, doya doya yaşayacağı yarınları elinden alındı. Bizler, bu olayın bir “kaza” olarak gösterilmesine, kaderle ilişkilendirilmesine ve “Ebru'nun paniğe kapıldığı” ya da “dengesini kaybettiği” şeklindeki, aslında işlenen suçu yok saymaya ve tepkileri esas sorumlulardan başka noktalara yönlendirmeye dönük bir söylemin yaygınlaştırılmasına izin vermemeye kararlıyız. Çünkü bu olay, bir ihmal silsilesi sonucu işlenen kamusal bir cinayettir aslında. Sorumlular ise, Marmaray Projesi için getirtilmiş olan yeni ve daha güvenli trenler Edirne ve Haydarpaşa'da bekletilirken, kapıları bile doğru dürüst kapanmayan 40 yıllık trenlerle hâlâ yolcu taşınmasına göz yuman Ulaştırma Bakanı ve Devlet Demiryolları Müdürüdür. Her iki idareci de, mevcut demiryollarının hem yük trenleri, hem de şehirlerarası ekspres yolcu trenleri tarafından kullanıldığını ve eski tip banliyö trenleri için uygun olmadığını bilmelerine rağmen, aynı hatta bu trenlerin tümünün işlemesine göz yummuşlardır. Ebru'nun hayatını elinden alanlar, vagon ile peron arasındaki mesafenin uluslararası standartlara göre en fazla 5 santimetreyi (yani bir insanın düşmesinin mümkün olmadığı genişliği) geçmemesi gerektiğini bildikleri halde istasyondan istasyona 20 ile 40 santimetre arasında değişen vagon-peron arası mesafeyi görmezden gelen, bu mesafeyi bertaraf etmek adına girişimde bulunmayan bu insanlardır. Görev, sorumluluk ve zorunluluklarını hiçbir şekilde yerine getirmeyen Ulaştırma Bakanı ve Devlet Demiryolları Müdürü, insan hayatının zerre kadar önemsenmediği bir sistemin yansıması olarak karşımızda duruyor. Aynı sistem, can güvenliğinin en elzem konulardan biri olduğu taşımacılık alanında, özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı yaygınlaştırarak “sorumluluk” kavramını yok ediyor ve bugün yaşadığımız gibi can kaybıyla sonuçlanan ihmallerde bu politikaları üreten hükümetin ve bu hükümet tarafından atanan yöneticilerin suçun esas sorumluları olduğu hakikatinin üzerini örtüyor. Kurumun yapması gereken birçok hizmette olduğu gibi, istasyon ve duraklardaki yolcuların can güvenliği de taşeronlaştırma politikaları dahilinde özel sektöre verildiğinden, bu hizmetler hem kalifiye olmayan insanlar tarafından yürütülüyor, hem de eksik personel çalıştırılıyor. Bizler, Ebru'muz hayatta olsa ve böylesi bir şekilde birinin hayatının elinden alındığına şahitlik etse, başka türlü davranmayacağını gayet iyi bildiğimizden, başka ölümler yaşanmasın diye, bu olayda ihmali olan Ulaştırma Bakanı ve Devlet Demiryolları Müdürü görevden alınana, yargılanana ve cezalandırılana kadar bu davanın takipçisi olacağımızı buradan duyuruyor, benzeri can kayıplarının yaşanmaması için gerekli önlemlerin derhal alınmasını talep ediyor ve sizleri de bu süreçte bizlerle dayanışma içinde olmaya davet ediyoruz.